“Kalemi bilgisayar tuttu, ama yüreği sen verdin” diye bir söz duymadım ama bu çağda söylenmesi gereken bir sözse, izninizle ben söylemiş olayım.
Son günlerde sosyal medya alemlerinde bir yazı yazılmış, şahsıma vurgulanmış : “Yapay zekâyla yazanlar özgün değilmiş, onların yatacak yeri yokmuş…” Eh, başlık bile eski Yeşilçam afişi gibi. Merak ettim, okudum. Meğer yazar olmak, kelimelere ruh vermek değilmiş; yeter ki içinden “ben bu yazıyı kıskandım” deme, gerisini boş ver!
Evet, günümüzün en usta yazarları bile yapay zekaya danışıp yazıyor. Daha doğrusu yeri gelirse bende yazdığım bazı yazının mimarisini onunla kuruyorum, diyorum zaten. Ama binayı ben tasarlıyorum. Duvarına hangi sözü yazacağıma, perdesini hangi fikirle süsleyeceğime, hangi taşın hangi vicdana değeceğine ben karar veriyorum.
Yapay zekâdan çıkan yazı, bir ham madde. Usta, ona ruh verendir. Demir, kalemdir. Onu işleyense ustanın bileğidir.
Ve sen sevgili eleştirmen dostum, sadece çekici tutan kolu görebiliyorsan, demek ki hala “sazı eline alanı ozan” zannediyorsun. Sen biliyorsun! Ne yaparken, benim nerelerde muhabirlik yaptığımı, 35 yıldır.. Bu aralar unutmuşsun gecenin bir yarısında aradığını saatlerce suallerine cevap aradığını..
Bak; Ben her yazıya kalbimi koyarım. En az üç saatimi ayırrım bir köşe yazısına. Kimi zaman bir çocuğun gözyaşını, kimi zaman bir annenin yorgunluğunu, kimi zaman susuz kalan bir mahallenin feryadını…
Sadece klavye tuşları değil bastığım, vicdanımdan gelen her yankıyı kelimelere dökerim.
Çünkü mesele “yazmak” değil, “anlatmak”.
Ve ne mutlu bana ki, benim yazılarımda “bir annenin duası”, “bir yaşlının sitemi”, “bir çocuğun tebessümü” var.
Sen hangi uygulamayla tararsan tara, bu kodu hiçbir yapay zekâ çözemez. Sormuş muş? İyi ki, yazarın katkısı var demiş alimallah olmasa ne yapardım. Kimseyi kandırma! O programcıyı getir bir de benim yanımda çözsün..
Gerçek yazarlık, sabah uyanıp “bugün kime çakayım” demek değildir.
Bir belediye başkanı o kişiye randevu vermedi diye yazdığın yazı, halkı değil egonu anlatır.
Bir müdür sana çay ısmarlamadı diye “kurumsal sorunları” yazıya döküyorsan, senin kalemin değil kahven soğumuş demektir.
Gazeteci olmak, doğrunun peşinden gitmektir;
Yazar olmak, halkın sesi olmaktır;
İkisini birden yapabiliyorsan, işte o zaman gerçekten yazarsın.
Teknoloji gelişti, çağ değişti.
Evet, yapay zekâ yazıyor. Ama sadece aklı yeten değil, yüreği olan anlatabiliyor.
Yapay zekâdan çıkan metni senin beynin reddediyorsa, belki de onun samimiyetine alışkın değilsin.
Dostum…
Sen hâlâ kalemden mürekkep bekliyorsan, ben sana bir kova yürek getireyim.
Lafı eğip bükmeden söyleyelim. İşte sana yakışacak, tokat gibi bir karşılık:
Senin eşek dediğin, bu yükü yıllardır sırtında taşıyor. Ama merak etme, bizim semerimiz markalı değil; vicdanla dikildi. Sen hâlâ nal sesine bakıp yazar sanıyorsan, kusura bakma… O ses sadece boş tenekeden gelir.
Son değil bu bak, eşeğin gölgesine dava açanlar, güneşin altında yananlara akıl vermesin. Çünkü biz gölgesiyle değil, adamlığıyla iz bırakanlardanız.
Vesselam!