Bir trafik kazası düşünün…
Kırmızı ışıkta durmayan bir sürücü, aşırı hız, uykusuzluk ya da alkolün etkisiyle direksiyon hâkimiyetini kaybediyor, araç takla atıyor. Ağır yaralı şekilde hastaneye kaldırılıyor.
Ve geçmiş olsun demeye gelenlerin ilk cümlesi şu oluyor:
“Bu da Allah’tan… Allah böyle dilemiş… Belki daha büyüğü gelecekti, bununla savmış oldun…”
Peki gerçekten öyle mi?
Sarhoş araç kullanmak, dikkatsiz davranmak, bile bile kırmızı ışıkta geçmek de Allah’tan mı?
Kusura bakmayın ama bu anlayış doğru bir kader anlayışı değildir.
Allah; insanın düşmesini, yaralanmasını, kaza geçirmesini, günaha sapmasını, zulmetmesini, iflas etmesini, kavga etmesini istemez. Böyle bir kader anlayışı yoktur. Rahatlamak ya da rahatlatmak adına, kendi hatalarımıza, ihmallerimize, günahlarımıza Yüce Yaratıcı’yı ortak etmek en hafif tabirle büyük bir yanlışlıktır.
Evet, her şeyi yaratan Allah’tır; buna iman ederiz.
Ama tercihi yapan sensin.
İradeyi kullanan sensin.
Sonuçlarına katlanması gereken de sensin.
Allah, insanın doğru yolu bulması için peygamberler göndermiştir, kitaplar indirmiştir. Doğruyu ve yanlışı göstermiştir. Ondan sonra tercihi kula bırakmıştır. Sürekli müdahale etseydi imtihanın ne anlamı kalırdı?
Elindeki bıçakla salata da yapabilirsin, birine zarar da verebilirsin.
“Allah böyle dilemiş ki adamı yaraladım” demek, suçu kadere yıkmaktır ve kişiyi günaha sokar.
Yaratılan her şey insanın emrine verilmiştir. Ama insan, bunları helal yoldan elde etmek, doğru şekilde kullanmak ve kimsenin hakkını çiğnemeden yaşamakla yükümlüdür.
Deprem örneğini düşünelim…
Evet, deprem Allah’tandır.
Ama çürük binalar, fay hattı üzerine kurulan yapılar, denetimsiz ruhsatlar, göz yumulan usulsüzlükler insanın eseridir.
Bu yüzden ölenlerin, yaralananların, evsiz kalanların, yetimlerin ahı; sorumluluğu olanları bu dünyada da, ahirette de rahat bırakmayacaktır. Bu dünyada güçlü avukatlarla kurtulsalar bile, Allah katında hesap kaçınılmazdır.
Peki imtihan bu felaketin neresindeydi?
Her yerindeydi.
Yanlış yapılaşmaya izin verenler de imtihandaydı,
İsyan edenler de, sabredenler de…
Yardım için koşanlar da, sadece kendini düşünenler de…
Ders çıkaranlar da, çıkaramayanlar da…
Hakkı olmadığı hâlde yardıma koşanlar da, ihtiyacı olduğu hâlde sabredenler de…
Kimileri bu imtihanı kazandı, kimileri kaybetti.
Kader; geleceğin ipotek altına alınması değildir. Yazılanın mecburen yaşanması hiç değildir. Allah’ın senin ne yapacağını biliyor olması, O’nun Alîm sıfatının bir gereğidir. Allah bilir ama zorlamaz. Sen, iradenle yürürsün; Allah ilmiyle sonucu bilir.
Bulutlara bakıp yağmur tahmini yapmak nasıl havaya müdahale etmek değilse, Allah’ın bilmesi de insanın iradesini ortadan kaldırmaz.
Bize düşen şudur:
Çalışmak…
Çabalamak…
İşimizi sağlam yapmak…
Hatalardan kaçınmak…
Günahı meşrulaştırmamak…
İncitmemek ve incinmemeye dikkat etmek…
Allah’a inanırız.
O’ndan yardım isteriz.
Ama kulluk sorumluluğumuzu da unutmayız.
Allah cümlemizi iyilerden ve iyilerle kılsın.
Kendinden başka hiç kimseye muhtaç etmesin…
