UNESCO bizi dünya ligine yazdı; ama bazı zihinler hâlâ mahalle kavgasının içinde sıkışıp kalmış durumda.
Kentin gündemi yoğun olsada ilk önemli konumuz bu..Bazı şehirler büyüdükçe ufku açılır, bazı insanlar ise büyüyen şehrin ufkuna rağmen dar bir pencereden bakmakta ısrar eder. Kahramanmaraş, UNESCO tarafından edebiyat alanında dünyanın seçkin şehirleri arasına dahil edildi. Dünyanın kültür merkezleri olan Barcelona, Dublin, Melbourne, Bağdat gibi şehirlerin yanına adımız yazıldı.
Ama gelin görün ki, bu büyük sıçramanın heyecanını paylaşmak yerine hâlâ küçük hesapların darlığında boğulan çevreler var.
Şehir dünya sahnesine çıkıyor; bazı çevreler ise hâlâ küçük hesapların, dar görüşün ve taşra reflekslerinin esaretinde.
UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı, her yıl kültür üretimi yüksek, edebi birikimi güçlü, geleceğe dönük kültür vizyonu taşıyan şehirleri seçiyor. Bu, bir şehrin kültür markasıdır. Uluslararası vitrini. Dünya nezdinde tescili.
Kahramanmaraş, dosyasını hazırlayan tüm paydaşlara teşekkür ediyoruz. Alınan bu unvan bir lütuf değil; yüzlerce yıllık bir edebiyat geleneğinin dünya tarafından tanınması.
Ama bazı çevreler hâlâ, “Edebiyatla mı kalkınacağız?” sorusuna sıkışmış durumda.
Evet dostum, cahilliğin en büyük özelliği bu: Dünyanın gittiği yönü göremez ama kendi karanlığını aydınlık sanır.
Deprem enkazını kaldırdık, ama dar görüş enkazı hala duruyor. Depremin en ağır günlerinde bile bu şehir kelimesini kaybetmedi.
Çadırda şiir okundu, konteynerde kitap yazıldı, şehir yıkılmışken bile kültür üretimi devam etti.
Bu şehrin edebiyat damarını kimse söküp atamadı.
UNESCO’nun tescili tam olarak bu direncin karşılığı.
Ne var ki, depremden sonra her atılan iyi adıma gölge düşürmeyi görev bilen bir kesim var.
Her şeye “boş iş” deme refleksi, bu şehrin en büyük kamburlarından biri hâlâ.
İşte bu yüzden söylüyorum:
Bir şehir yıkıldığında bile ayağa kalkabilir; ama dar görüşlü bir zihniyet ayağa kalkmayı bilmez.
UNESCO unvanı, bir belediye çalışmasından çok daha büyük bir vizyonun ürünü.
Dünyaya açılan bir kapı.
Maraş’ın “ben buradayım” deyişi.
Ama ne yazık ki herkes bu büyüklüğü taşıyacak kapasiteye sahip değil.
Şehir büyüdükçe, kendisi büyümeyenleri döker.
Bugün tam da bunu yaşıyoruz:
Kahramanmaraş dünya ligine yükseldi; küçük hesap sahiplerinin dünyası ise aynı kaldı.
Bazıları hâlâ “kim davet edildi, kim edilmedi” tartışmasında,
bazıları hâlâ “bu işten bana ne çıkar?” hesabında…
Kusura bakmasınlar ama bu şehri artık o seviyede tutacak bir durum yok.
Başkan Fırat Görgel’in ünvanın ilan edildiği toplantıda söylediği cümle, aslında özetin ta kendisiydi:
Bu, yüzlerce yıllık bir gerçeğin uluslararası tescilidir. “Biz yıllardır biliyorduk; ama artık dünya da biliyor.”
Evet, Maraş’ın edebiyatı bir gecede doğmadı; kuşaktan kuşağa mayalanan, şehirden insana sızan bir gelenekle büyüdü. UNESCO’nun yaptığı şey, aslında bir mükâfat vermek değil; zaten var olan bir hakikati mühürlemek oldu.
Edebiyat, bir şehrin vicdanı.
Üslubu.
Ruhu.
Medeniyeti.
Kahramanmaraş asırlardır bu ruhu taşırken, bugün geldiğimiz noktada hâlâ bu değeri küçümsemeye çalışanların olması aslında tek bir gerçeği gösteriyor:
Zihniyet değişmeden şehir değişmiyor.
Bu şehir UNESCO’ya çoktan hazırdı;
hazır olmayanlar, şehir büyüdükçe küçülenlerdir.
Kahramanmaraş artık dünya literatüründe bir şehir.
Bu unvan, Maraş’ın geçmişine bir mühür, geleceğine bir yatırımdır.
Bazı zihinler hâlâ mahalle kavgasının gölgesinde kalmayı tercih etse de,
bu şehrin yürüyüşü durmayacak.
Çünkü mesele basit:
Dünya şehri olduk; ama bazılarının dünyası hâlâ dar.
Ve bu şehir, dar dünyaların içine sığmayacak kadar büyük bir hikâye taşıyor.
Nazlananlara gelince… Şehir dünya sahnesine çıkmış, onlar hâlâ sahneye çıkmadan kuliste trip yönetiyor.
Neyse, Naz onların, yürüyüş bizim.

