Kalemi halktan, sözü hak’tan olan bir köşe yazısıdır bu…
Bir zamanlar sırtında küfeyle sokak sokak dondurma taşıyan bir adam vardı. Maraş’tan çıktı, dünyaya lezzet taşıdı. Bugün o dondurma, sadece damaklarda değil, gönüllerde taht kurdu.
İsviçre çikolatası, İtalyan tiramisusu, Fransız makaronu… Hepsine selam olsun ama bu yıl dünyanın en iyi soğuk tatlısı, ne Paris’ten çıktı ne Milano’dan… Maraş’tan çıktı. Hem de öyle kolay kolay değil; tok kıvamıyla, salebiyle, ustasıyla, sokağındaki çocuğun “bir tane daha” deyişiyle…
TasteAtlas bu yıl Maraş Dondurması’nı zirveye taşıdı. Biz zaten biliyorduk ama artık dünya da öğrendi: Her dondurma dondurma olmadığını..
Ve elbette sahnede yine o vardı… Mehmet Kanbur. Bu markayı kırk yıl sırtında taşıyan adam… Sütüyle, ustasıyla, salebiyle tek tek anlattı bize. Dedi ki:
“Bu ödül sadece bizim değil, tüm Maraşlıların!”
Bu sözün içinde çok şey vardı. Emek vardı, alın teri vardı, göç vardı, soğuk hava depolarında geçen yazlar vardı… Ve en önemlisi, Maraş’a duyulan bir sevdadan ibaret bir ömür vardı.
Kanbur konuşmasının bir yerinde şöyle dedi:
“Her sütten dondurma olmaz, her etten kebap olmaz, her Maraşlıdan da usta olmaz.”
Bu bir böbürlenme değil; bu, bir hakikatin altını çizmekti. Çünkü Kahramanmaraş, sadece dondurma üretmiyor. Bir kültür, bir kimlik, bir gelenek üretiyor.
Bugün 38 ülkede MADO tabelasının altına giren herkes, aslında bir lokma dondurma değil; Anadolu’nun özünü tadıyor. Çünkü bu lezzetin içinde Toros da var, Elbistan da… Bu dondurma Karahüyük’ün sabah çiğiyle yoğrulmuş, Andırın’ın dağ havasıyla sertleşmiş.
O gün törende bayraklar dalgalandı, sloganlar atıldı: “Maraş! Maraş! Dondurma! Dondurma!”
Kulağa belki bir tezahürat gibi geliyor ama içinde bir milletin coşkusu var. Dondurma, bu topraklarda sadece soğuk bir tatlı değil artık; bu memleketin sıcak yüzü.
Kanbur yine ne güzel söyledi:
“Ulubatlı Hasan İstanbul surlarına bayrak dikti, biz 38 ülkeye Türk bayrağını dondurmayla diktik.”
Bu söz, sadece bir pazarlama cümlesi değil, bir vizyonun haykırışıdır.
Bedava dondurma dağıtıldı o gün… Ama dağıtılan sadece soğuk tatlılar değildi. Gurur dağıtıldı, tebessüm dağıtıldı. Mehmet Kanbur’un elleriyle külah uzattığı çocukların gözlerinde bir ülkenin yarınları vardı.
Halkın dilinden dökülen en gerçek cümle ise şuydu:
“Siz şehrimizin gururusunuz. Adımızı dünyaya duyurdunuz.”
Bazen bir marka, bir tabeladan ibaret değildir. Bazen bir marka, bir memleketin göğsünde taşıdığı madalyadır.
Ama mesele sadece birinci olmak değil, meselenin adı: “Köke sadakat, emeğe hürmet.”
Bunu en iyi anlatan da o konuşmanın içinden süzülen şu cümleydi:
“Ana, baba, ata… Önüne geçmek hata!”
Bu sözü Mehmet Kanbur söyledi. Çünkü onun gözünde bu başarı sadece bugünün değil; dünün, hatta dünden de öncenin emanetiydi.
MADO markasını omuz omuza taşıyan Mehmet, Atilla ve Erdal Kanbur kardeşler; sadece bir şirketi değil, bir memleket değerini dünyaya taşımış üç yiğit ustadır.
Onlar kazandıkları her ödülle değil, kaybetmedikleri özle, gelenekten kopmadan geleceği inşa ettiler.
Maraş Dondurması zirvede. Ama bu başarıyı sadece birinci olmakla anlatmak eksik olur. Çünkü dondurmanın ta kendisi bir destan. Bu destanı yazanlar da ne unutur, ne unutturur.
Mehmet Kanbur’un şu sözleriyle bitirelim:
“Bu ödül dondurmacıların değil, tüm Maraşlıların.”
Öyleyse biz de diyelim:
Maraş Dondurması, Maraş’ın soğuk lezzeti ama sıcacık gururudur.
Evet; Maraş, dondurmanın başkentidir. Çünkü Maraş, emeğe hürmetin, ata’ya sadakatin, memlekete sevdalı olmanın ta kendisidir.
Teşekkürler MADO..