Bu hafta ne kentin su kriziyle mücadele eden Başkan Görgel’in hamlelerinden, ne de MHP’de il başkanlığı koltuğuna oturan Mansur Metehan Bey’in yeni döneme dair adımlarından söz edeceğim. Çünkü bazen bütün gündemlerin önüne geçen bir kalp atışı, bir gülümseme, bir zafer vardır. İşte bugün sizlere, engellerin değil, inancın ve azmin galip geldiği o eşsiz başarıdan, Şükriye Efser’in hikâyesinden söz etmek istiyorum…
Bazen başarı, bir netle değil; bir gülümsemeyle, bir gayretle, bir yüreğin ısrarla attığı adımla ölçülür.
Ve bazen öyle biri çıkar ki; ne rakip tanır, ne engel, ne önyargı…
İşte o biri bu kez Kahramanmaraş’tan çıktı.
Adı: Şükriye Efser Kaya
Sınav kağıdına kalemle değil, inatla, sevgiyle ve tertemiz kalbiyle yazdı adını.
Türkiye’nin dört bir yanından milyonlarca genç YKS’ye girerken, o da girdi… Ama öyle sıradan bir giriş değil bu. Onunki, sessiz bir meydan okumaydı. Belki birçok kişi onun ve arkadaşlarının ismini listelerde beklemiyordu. Belki sınav salonunda bile “acaba neden burada?” diyen gözler vardı. Ama o gün o salona sadece bir kız çocuğu değil, bir direniş girdi. Down sendromlu bir çocuğun, kaderine değil hayaline inandığı bir yürüyüştü bu.
Temel matematikte yaptığı 11 net, o sınavın en büyük sonucu değildi. Asıl net; bu topluma, “imkânsız yok” dedirten mesajdı.
Efser’in yüzünde bir zafer çığlığı yok. Çünkü o zaten gürültüsüz bir mucize. Kimseye “ben başardım” demeye ihtiyacı yok; çünkü gözleri söylüyor zaten.
Babası Abdülbaki Kaya, “Kızımın yapabileceğine kimse inanmıyordu” derken aslında sadece Efser’in değil, bu ülkenin önyargılarına da dokunuyor.
Öğretmeni Medine Polattemir’in “başaracaksın” diye fısıldadığı her kelime, bu sessiz başarı hikâyesinin en güçlü parantezleri oldu.
Bugün, “bu çocuklar yapamaz” diyenlerin suskunluğuyla dolu bir ülkede, Şükriye Efser’in ismi bir kalbin yankısı gibi yayılıyor:
Yapabiliriz. Yeter ki biz inanalım.
Dulkadiroğlu Özel Eğitim Meslek Okulu bu yıl gurur tablosu çizdi. Hepsi özel çocuklar… Her biri kendi yolunu açtı.
Ama içlerinde biri vardı ki; hepsinin alkışı biraz daha onun tarafına döndü.
Çünkü Efser sadece özel değil, “özelin içinden daha özel”di. Down sendromluydu..
Onun yürüyüşü başkaydı. Çünkü omzunda sadece kendi yükü yoktu. Bir mahallenin, bir şehrin, hatta bu ülkenin “yapamaz” dediği tüm çocukların sesi vardı.
Bu çocuk, bugün sadece bir diploma ya da puanla değil; bir milleti kendine getiren, düşünmeye sevk eden bir duruşla kazandı.
Onunki bir üniversite sınavı değil, bir insanlık sınavıydı.
Ve biz; notunu çok geç aldık:
Şükriye Efser bu ülkenin en parlak öğrencilerinden biri.
Efser’in gözlüğünün arkasından dünyaya bakan o pırıl pırıl gözleri, bize çok şey anlatıyor:
İmkân verildiğinde, doğru bir öğretmenle yüründüğünde, sevgiyle sarıldığında neler olabileceğini…
Belki fizik formüllerini anlatmaz o gözler ama hayatın formülünü fısıldar:
İnanç + Emek + Sevgi = Mucize
Bugün Maraş’ın yüksek tepelerinden birinde geceye karşı gülümseyen o fotoğrafı var ya…
İşte o, bir sınav sonucu değil, bir ülkenin umut fotoğrafıdır.
Ve bu yazının sonunda not yok, net yok, sıralama yok. Sadece özel bir çocuğun değil, hepimizin sınavı var..Ve kazanan Şükriye Efser.
Şükriye Efser’in gözlerinden süzülen ışık gibi, bu yazı da nice kalbe dokunsun, nice zihni uyandırsın inşallah..
Sadece bir dua var:
Allah seni hep güldürsün güzel kız.
Sen bu ülkenin yüz akısın..