Eve girmek istemiyor gönlüm…
İşe gitmek istemiyorum…
Sofraya oturmak istemiyorum…
Çarşı,pazar gezmek istemiyorum…
Buzdolabını açtığım zaman,çeşit çeşit yemekler değil,karşımda Gazze’nin insanları,aç susuz ve gözleri yaşlı çocuklar,kadınlar…
Sofraya oturduğumda çeşit çeşit yemekler,ve sofranın etrafında hissettiğim,açlıktan mecalsiz kardeşlerim…
Ve hemen bildiklerimiz…Aklımızdaki hakikatler…Beynimi zonklatan deli sorular…
“Komşusu aç iken,tok yatan bizden değildir.”
“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa:75)
Kendi ülkemde insanlar yemek beğenmiyor…
Evlerde kuş sütü eksik ama doyumsuz isteklerin ardı arkası kesilmiyor…
Bıçak soksan gölgeme,
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bir bak ülkeme;
Başsız başsız adamlar…
Tamda bu haldeyiz…
Dokunsanız ağlayacak haldeyiz…
“Diller lal oldu…
Hele bir de yürekler lal oldu ki sormayın gitsin…
Sanki kimse konuşmaz oldu,
kimse duymaz oldu,
kimse görmez oldu…
Hadis: Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle buğzetsin, bu da imanın en zayıf derecesidir…
Kalp ile buğzetmek yoksa,bunun ötesinde hiç iman yoktur…
Kelimelerle ifade etmek çok zor olduğu için ilahi hakikatleri sıraladım…
Davet ediyorlar,yalvarıyorum,sadece bir çeşit olsun ve bulgur pilavı,salata yeterli,lütfen başka bir hazırlık yapmayın diye defaten söylüyorum…
Sonuç;davete icabet ettiğimizde,çeşit çeşit yemekler…
Ve sadece dediğim gibi bir çeşitle tamamlıyorum daveti…
İkram sahibi,üzülüyor,tüm yemekler ortada kalıyor…
Yeniden üstadı dinleyelim;
İllet, Kıllet, Zillet…
Müslümanların içinde bulunduğu durumu ve bu halin sebebini şu şekilde açıklıyor;
Kurucusunun dediği gibi, “Bu din garip gelmiştir, garip gidecektir.” İllet, kıllet, zillet… Ya hastayızdır ya pulsuzuzdur yahut dünyanın hakareti üzerimizdedir. Bu üç hassa, ufak tefek istisnalar bir tarafa çoktan beri gerçek Müslümanların vasfı… Düşünüyorum da şu hassalara bugünkü kadar nail olduğum hiçbir zaman olmadığını görüyorum. Üçü birden üzerimde, üçü birden ensemde… Aslında bize değil, küfre ait olan bu vasıflar, bir türlü yolumuzu bulamamaktan, hakkımızı arayamamaktan, memuriyetimizi yerine getirememekten, Allah’ın sırtımıza bindirdiği yük… Belâların belâsını çekiyor, imtihanların imtihanını veriyoruz.
Tek Kelime… Allah…
Ve son söz;iman etmeye ve mücadele azmiyle cihad etmeye devam etmek…
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden…
Selam ve dua ile kalınız…
Mehmet AKPINAR