Mehmet Ali ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
Mehmet Ali ÖZTÜRK
 

Toslayanlar ve Uyuyanlar Üzerine…

Geçtiğimiz günlerde Netanyahu’nun yaptığı açıklamayı dinlerken bir kez daha anladık ki mesele ne kişiler, ne dönemler ne de iktidar değişimleri… Mesele; sabit bir hedefin, yıllara yayılan sistematik planlarla adım adım ilerletilmesi. O konuşmasında şöyle dedi: “İlk kurulduğumuzda Araplar blok oluşturmuştu, elimiz kolumuz bağlıydı. Ama biz bu bloku zamanla parçaladık.” Bu cümle aslında her şeyi özetliyor. Kim baştaydı, kim yoktu, o dönem hangi lider vardı fark etmez. Hedef belliydi: Arz-ı Mevud. Ve bu hedef uğruna her şeyi göze alabileceklerini de açık açık söylüyorlar. Blokları parçalayıp tek tek yutmakta mahirler. Hem bölüyorlar hem de ses çıkaranı suçlu gösteriyorlar. Taktikleri ezber: “Vur ama bağıran sen ol!” Bugün Gazze’de kadınları, çocukları, sivilleri katledenler, aynı anda kameraların karşısında “İran hastane bombalıyor” diye feryat figan ediyor. Oysa bakıyorsun, hastanenin camı kırılmışsa da nedenin yakındaki askeri hedefin vurulması olduğu ortaya çıkıyor. Belki onu da kendileri yaptı, kim bilir? Ama İran’da tökezlediler. Belki de ilk kez bu kadar sert bir duvara çarptılar. Ancak bu onları yolundan çevirmeyecek. Yöntem değiştirirler, geri çekilir gibi yaparlar, ama asıl planlarından asla vazgeçmezler. “Savaşa henüz karar vermedik” diyerek kamuoyunu oyalarken, bir yandan daha büyük sevkiyatları başlatırlar. Zaman kazanmak için bir adım geri, sonra iki adım ileri… Bugün barış ilan edilse de kimse inanmasın. Çünkü onlar için barış, yeni bir saldırının ön hazırlığıdır. İran’a karşı doğrudan hamle yapamasalar da damarlarına sızmaya, içeriden karışıklık çıkarmaya devam ederler. Hatırlayın: Saddam’ın muhafızları tek kurşun sıkmadan teslim olmuştu. Gün geldiğinde yine “demokrasi” adı altında bölmek için yedekte tuttukları adamı, Şah’ın oğlunu parlatıp piyasaya sürecekler. Biz ne yapacağız? İnşaallah hep duvara toslayacaklar. Ama bunun için bizim duvarımızın sağlam olması gerek. Bugün değilse ne zaman? Gazze’ye düşen ilk bombada sesimizi yükseltmeli, daha oradayken onları durdurmalıydık. Ama sessiz kaldık. Irak’ta sustuk, Mısır’da Mursi devrilirken yine yalnızca izledik. Her suskunluk, her gecikme onların işini kolaylaştırdı. Müslüman coğrafya o kadar bölündü ki artık ne iki yakamız bir araya geliyor ne de birimize güven kalmış durumda. Ajanlar, hainler, kiralanmış kalemler ve satılmış akıllar dört bir yanda cirit atıyor. Bugün hâlâ ülkemizin raflarında onların ürettiği mallar var. “Boykotla ne olacak?” diyenler kendi sefaletlerine bahane arıyor. Gençlik Instagram kapandı diye isyan edecek hâle geldi. Sosyal medya gitti, ruh halleri çöktü. Oysa mücadele sadece sınır ötesinde değil, evin içinde de veriliyor. En büyük beka meselemiz, gençlerimizin zihin dünyası. Din denildiğinde akıllarına ya FETÖ geliyor ya da dini kullanarak her türlü ahlaksızlığı yapan sahte figürler. Bu çarpık algı bizim kuşaklarımızı zehirliyor. Bu saatten sonra gevşeklik, boş vermek, kaderine terk etmek gibi bir lüksümüz yok. Bu oyunlar bir gecede yazılmadı. Bize de birkaç ayda sonlandıramayız. Ama bir yerden başlamalıyız. Milli savunma gücümüzle övünmek güzel ama yeterli değil. Tek yumruk olamadıktan sonra, en güçlü tank bile bizi ayakta tutamaz. Biz sağlam nesiller yetiştirmek, birlik olmak ve devletimizin yürüttüğü diplomatik mücadeleye destek vermek zorundayız. Devletimizin ise komşu ülkeleri uyandırmaya, bölge ülkeleriyle güç birliği yapmaya ve bu şeytani planlara karşı ortak akıl üretmeye devam etmesi gerekiyor. Unutmayalım: Onlar bölerek kazanıyor. Biz birleşerek ayakta kalacağız.
Ekleme Tarihi: 21 June 2025 - Saturday
Mehmet Ali ÖZTÜRK

Toslayanlar ve Uyuyanlar Üzerine…

Geçtiğimiz günlerde Netanyahu’nun yaptığı açıklamayı dinlerken bir kez daha anladık ki mesele ne kişiler, ne dönemler ne de iktidar değişimleri… Mesele; sabit bir hedefin, yıllara yayılan sistematik planlarla adım adım ilerletilmesi. O konuşmasında şöyle dedi:
“İlk kurulduğumuzda Araplar blok oluşturmuştu, elimiz kolumuz bağlıydı. Ama biz bu bloku zamanla parçaladık.”
Bu cümle aslında her şeyi özetliyor. Kim baştaydı, kim yoktu, o dönem hangi lider vardı fark etmez. Hedef belliydi: Arz-ı Mevud. Ve bu hedef uğruna her şeyi göze alabileceklerini de açık açık söylüyorlar.

Blokları parçalayıp tek tek yutmakta mahirler. Hem bölüyorlar hem de ses çıkaranı suçlu gösteriyorlar. Taktikleri ezber: “Vur ama bağıran sen ol!” Bugün Gazze’de kadınları, çocukları, sivilleri katledenler, aynı anda kameraların karşısında “İran hastane bombalıyor” diye feryat figan ediyor. Oysa bakıyorsun, hastanenin camı kırılmışsa da nedenin yakındaki askeri hedefin vurulması olduğu ortaya çıkıyor. Belki onu da kendileri yaptı, kim bilir?

Ama İran’da tökezlediler. Belki de ilk kez bu kadar sert bir duvara çarptılar. Ancak bu onları yolundan çevirmeyecek. Yöntem değiştirirler, geri çekilir gibi yaparlar, ama asıl planlarından asla vazgeçmezler. “Savaşa henüz karar vermedik” diyerek kamuoyunu oyalarken, bir yandan daha büyük sevkiyatları başlatırlar. Zaman kazanmak için bir adım geri, sonra iki adım ileri…

Bugün barış ilan edilse de kimse inanmasın. Çünkü onlar için barış, yeni bir saldırının ön hazırlığıdır. İran’a karşı doğrudan hamle yapamasalar da damarlarına sızmaya, içeriden karışıklık çıkarmaya devam ederler. Hatırlayın: Saddam’ın muhafızları tek kurşun sıkmadan teslim olmuştu. Gün geldiğinde yine “demokrasi” adı altında bölmek için yedekte tuttukları adamı, Şah’ın oğlunu parlatıp piyasaya sürecekler.

Biz ne yapacağız?

İnşaallah hep duvara toslayacaklar. Ama bunun için bizim duvarımızın sağlam olması gerek. Bugün değilse ne zaman? Gazze’ye düşen ilk bombada sesimizi yükseltmeli, daha oradayken onları durdurmalıydık. Ama sessiz kaldık. Irak’ta sustuk, Mısır’da Mursi devrilirken yine yalnızca izledik. Her suskunluk, her gecikme onların işini kolaylaştırdı. Müslüman coğrafya o kadar bölündü ki artık ne iki yakamız bir araya geliyor ne de birimize güven kalmış durumda.

Ajanlar, hainler, kiralanmış kalemler ve satılmış akıllar dört bir yanda cirit atıyor. Bugün hâlâ ülkemizin raflarında onların ürettiği mallar var. “Boykotla ne olacak?” diyenler kendi sefaletlerine bahane arıyor. Gençlik Instagram kapandı diye isyan edecek hâle geldi. Sosyal medya gitti, ruh halleri çöktü.

Oysa mücadele sadece sınır ötesinde değil, evin içinde de veriliyor. En büyük beka meselemiz, gençlerimizin zihin dünyası. Din denildiğinde akıllarına ya FETÖ geliyor ya da dini kullanarak her türlü ahlaksızlığı yapan sahte figürler. Bu çarpık algı bizim kuşaklarımızı zehirliyor.

Bu saatten sonra gevşeklik, boş vermek, kaderine terk etmek gibi bir lüksümüz yok. Bu oyunlar bir gecede yazılmadı. Bize de birkaç ayda sonlandıramayız. Ama bir yerden başlamalıyız. Milli savunma gücümüzle övünmek güzel ama yeterli değil. Tek yumruk olamadıktan sonra, en güçlü tank bile bizi ayakta tutamaz.

Biz sağlam nesiller yetiştirmek, birlik olmak ve devletimizin yürüttüğü diplomatik mücadeleye destek vermek zorundayız. Devletimizin ise komşu ülkeleri uyandırmaya, bölge ülkeleriyle güç birliği yapmaya ve bu şeytani planlara karşı ortak akıl üretmeye devam etmesi gerekiyor.

Unutmayalım: Onlar bölerek kazanıyor. Biz birleşerek ayakta kalacağız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve marasgunebakis.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.