Elli yıllık bir terör örgütü nihayet silahları bırakıyor, kendini feshediyor. Akla gelen ilk duygu ne olmalı? Sevinç, değil mi? Ama hayır… Bu ülkede artık hiçbir gelişme herkesi sevindiremiyor. Çünkü biz artık sevinçte bile bölünmüş bir milletiz.
TRT, CNNTürk, A Haber gibi kanalları izleyenler ellerinde bayraklarla halay çekerken, Now TV, Tele1, KRT, Halk TV gibi mecralara kulak kabartanlar “Bu bir tuzak!” diye haykırıyor. Bir taraf kazanıldığını, büyüdüğümüzü; diğer taraf ise ülkenin parçalanmak üzere olduğunu söylüyor. Kahramanmaraş’tan doğuya uzanan haritalar eşliğinde korku senaryoları yazılıyor, stüdyolarda ciddi ciddi tartışılıyor. Bu yayınları izleyen gençler, Türkiye’nin yarınına değil, yarılmasına hazırlanıyor.
Herkes kendi ekranında kendi hakikatini seyrediyor. X grubuna göre Ekrem İmamoğlu tertemiz, Y grubuna göre ise başlı başına bir kara leke. X, Diyanet’i sürekli eleştirirken; Y, “kimsenin inançlara dil uzatma hakkı yok” diyerek tepki veriyor. X özgürlük adı altında içkiyi, LGBT’yi, aşırılığı savunuyor; Y ise bu gidişatı manevi çöküş olarak değerlendiriyor. Ortada akıl yok, sağduyu yok. Herkes kendi mahallesinde konuşuyor, kimse diğerini duymuyor.
Kutuplaşmanın vardığı yer: X kanalına göre ülkede hiç güzel bir gelişme yaşanmıyor, Y kanalına göre ise tek bir sorun yok! Birisi ekonomide çöküşten bahsediyor, diğeri aynı anda büyüme rakamlarıyla övünüyor. Gençler bir kanalın çağrısıyla sokaklara dökülüyor, öbürü ailelere çocuklarına sahip çıkmalarını öğütlüyor.
İşin en acı yanı ise gerçeklerin değil, grupların peşinden gidilmesi. Medyaya, ideolojilere, sloganlara bağlılık artık din gibi yaşanıyor. Doğruya değil, taraftara bakılıyor. Oysa hırsız kimden olursa olsun hırsızdır. İç çamaşırıyla sokakta gezene alkış tutmak da yanlış, her farklı fikri düşman ilan etmek de…
Artık ölçüyü kaybettik. Ahlakın, vicdanın, hakkın değil; aidiyetin, partizanlığın ve kutuplaşmanın dili konuşuluyor. Tarikatları öne sürerek ahlaki eğitimleri engelleyenler de, “Atatürkçüyüm” diyerek namussuzluğu örtbas etmeye çalışanlar da aynı ölçüsüzlüğün yansımasıdır. Reis’e olan sevgisini yolsuzluk zırhı gibi kullananlar da öyle…
Gençlerle konuşmak neredeyse imkânsız hale geldi. Çünkü onlar sadece bugünü tanıyor. Koalisyonları, dışa bağımlı günleri, yasaklı yılları bilmiyorlar. Anlatınca da “Ne farkları var ki?” deyip geçiyorlar. Haklılar mı? Belki… Ama bu çaresizlik hali, bizi çözülmeye değil, çözüm üretmeye yönlendirmeliydi.
Vesselam…
Birlik olmamız gerekirken, fikirlerden çok taraflara sadakat duyarak parçalanıyoruz. Allah milletimize akıl, fikir, iman ve şuur versin. Basiret ve ferasetle görmeyi, gerçeğin peşinden gitmeyi nasip etsin.