Mustafa Saylak – İlahiyatçı Yazar
Bugün insanlığın kurtuluşu için hak din olan İslam vardır. Tabii ki insanların oluşturduğu çeşitli batıl dinler de vardır. Şunu da unutmamak gerekir: Dini yok sayan veya inkâr eden insanın da bir dini vardır. Onların dinleri de inkârlarıdır. Bunlar, her ne kadar dilleriyle söylemese bile, hallerinden bir dinlerinin olduğu anlaşılır.
Bu anlamda, futbola bir din gibi bağlananlara acır, üzülür, hayret ederdim. Yıllar önce bir işyerinde promosyon olarak dört büyük futbol takımının oyuncak otobüsleri dağıtılıyordu. Bir müşteri, kendi takımının otobüsünü istedi. Yetkili, kalmadığını söyledi. Diğer takımın oyuncak otobüsünü almasını teklif etti. Şahıs, şiddetli bir şekilde:
“Sen ne ediyorsun! O takım bizim düşmanımız!” diye tepki gösterdi.
Bu inanç ve tavır; sporda karşı tarafı düşman olarak görmektir. Yok etmeye çalışmaktır.
“O, ooo… Ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik… FB, GS, BJK… Stada gömmeye, gömmeye, gömmeye geldik. Ooo, şampiyon, şampiyon. Damarımı kessem kanım sarı, kırmızı, siyah beyaz, sarı lacivert akar. Vur parçala! Ama maçı verme! Ooo, ölmesine, ölmesine mücadele.”
Sanki: Eski Roma yeniden sahalara inmiş gibi.
Bir gazete, futbol takımından bahsederken:
“Mabedinde şampiyonluk kupasını aldı.” yazmış.
Bir başkası da:
“Ali Sami Yen bizim mabedimiz, biz orada maç kaybetmeyiz.” demiş.
Bir futbolcu için de:
“Topu minare gibi dikti.” diyordu.
Bu sözler alelade sözler değildir. Ontolojik olarak batıl bir dinin söylemlerinden başkası değildir. Maçlara palalarla, “ölmeye, ölmeye” diyerek giden, geceden bilet kuyruğuna giren, statları mabet olarak gören bir toplulukta futbol batıl bir inanç değilse nedir?
İşinden ve ailesinden ayrılmayı göze alıp, tuttuğu takımdan ayrılmayı göze almayanlara ne demeli? Bu, ancak inançtan başka bir sadakatte görülmez. Tribünlerde karşı tarafa her türlü küfür ve hakaretleri ölçüsüzce söyleyip, kendinden geçip, adeta cezbe haline gelenlerin ritüellerine ne demeli? Görünen o ki bu durumlar sıradan olaylar değil gibi.
Ülkelerinin ciddi sorunlarına kafa yoramayan ve bir araya gelemeyen insanlar, nasıl oluyor da sportif faaliyetlerden analizler yapabiliyorlar? Spor Toto, Spor Loto, İddia, Ganyan gibi şans oyunlarına para veren, kafa yoran ve boşa zaman geçirenlere ne demeli?
Bu durum ancak inanç veya tapınmayla açıklanabilir. Psikolojik travmayla izah edilebilir. Bu insanlar hâlâ Müslümanlar; kendi dinlerine bu kadar sadakat göstermiyor olabilirler. Bu bakımdan günümüzde futbol, kişileri uyuşturan, akıllarını ritüelleri ile esir alan bir durum hâline gelmiştir.
İngiliz yazar Simon Kuper:
“22 kişinin, 90 dakika oynadığı oyun, sadece bir oyundan ibaret değildir. Futbol asla futbol değildir.” demiştir.
Futbol: İki taraf olan kalabalıkların birbirlerine karşı tempo tutarak, hep bir ağızdan, izansız ve insafsız, kendinden geçmiş bir vaziyette, fanatik kalabalığın… Belki de küresel sermaye sahipleri insanları futbolla “mankurtlaştırıyor”. Sanki yalancı bir cennet vadediyorlar.
Güya futbol; insanları ferdi, ailevi, sosyal ve politik sorumluluklardan uzaklaştırarak, onları kurtulma alanı olarak gösteriyor.
Derdin mi var? Maça git, rahatla. Sıkıntın mı var? Maça git, rahatla.
Şu da bir gerçek; hiçbir problem sahalarda çözülmüyor.
“Oley… Şampiyon, şampiyon…” demek ne karın doyuruyor, ne de ruhu dinlendiriyor.
Futbol, hunharca bir savaş alanı değil, tamamen bir yarış alanı olmalıdır. Zamanımızda futbol bir eğlence ve spor olmaktan uzaklaştı. Çünkü ne futbolcular ne de seyirciler, sağlıklı olmak için futbol sahalarına gelmiyorlar.
Biz beden eğitimine asla karşı değiliz. Futbol adına yapılan yanlışlara karşıyız. Ruhu dinlendiren ve bedeni dinçleştiren formatında, sporu tekrar aslına döndürmeliyiz.
Spor; karşılıklı sevgiyi, barışı, birliği, dirliği, bütünlüğü, paylaşmayı, karşılıklı toleransı oluşturmalı, millî birlik ve beraberliği güçlendirmeli, insanları ruhen, bedenen ve içtimai olarak eğitmelidir. İnsanları kötü şeylerden uzaklaştırmalıdır. İşte o zaman spor, amacına ulaşmış olur.