Her geçen gün yeni bir oyun, her sabah farklı bir gölge düşüyor coğrafyamızın üstüne. Gelen silahlar gidip de geri dönmüyor. Bölgeye konuşlanan gemiler, uçaklar, üsler birer birer kazınıyor haritalara… Kimi zaman DEAŞ, kimi zaman İran, Hizbullah, Hamas, İsrail’in güvenliği bahanesiyle “barış” adı altında ölüm kol geziyor.
Maalesef, dört bir yanımız ABD üsleriyle çevrildi. Güney Kıbrıs ise adeta bir merkez üssü haline getirildi. İngiltere’nin oradaki tapulu topraklarını bile konuşmak istemiyorum. Hint Okyanusu’ndan bile bize nişan alabilecek füzeleri var. Ve yetmedi, etrafımızdaki her ülkede, hatta içimizde, adına “vekil güçler” dedikleri eli kanlı taşeron terör örgütleriyle her an iletişim halindeler.
Trump elini sıkıyor, gülümsüyor, omzumuza vuruyor. “Güçlüsünüz, harikasınız” diyor. Fakat o sarı saçlarının altında dönen hesapları görebilsek keşke… Hangi ülkenin başkanını ne zaman devirdiklerini, hangi liderleri korkutup hangi şehirleri kanla boğduklarını, hangi devletin içine hangi maskeyle girdiklerini anlayabilsek… Bir gün gerçekten cesaret edip de, bütün bunları suratlarına bir bir söyleyebilsek, ne olurdu?
Göstermelik Dostlukların Ötesinde
Dostluklar gösteri haline geldi. Tokalaşmalar, açıklamalar, müzakereler… Bir yandan nefes alıyorlar, bir yandan yeni bir hamlenin provasını yapıyorlar. Hedef aynı: Türkiye.
Trump, Netanyahu’ya kızar gibi yapıyor ama bilin ki bu bir sahne. Çünkü onların devleti, politikalarını bir kişinin karakterine değil, inançlarının gereğine göre inşa ediyor. Gerekirse maskeyi değiştirirler, ama hedeflerinden şaşmazlar.
İsrail ve İran şimdilik sözde bir ateşkes içinde gibi. Ancak bu sürede bölgemize gelen silahları, füzeleri, savunma sistemlerini bir görebilsek, sanırım kimse rahat uyuyamaz. Hatta tatbikat bile yaptılar. Sadece biraz bekliyorlar. Onların acelesi yok, çünkü asıl hedef Türkiye.
Savunma Sanayiinde Millî Güç: Onların Hesabını Bozan Gerçek
Bugün Türkiye’nin yüzde sekseni millîleşmiş savunma sanayii onları düşündürüyor. Unutmayalım, bize verdikleri her sistemin yazılımı onların elinde. İstedikleri zaman kilitleyebilecekleri bir sistem bize ait olamaz. Bu yüzden en kötü millî uçağımız bile, en gelişmiş F-35’ten değerlidir. Çünkü onun kontrolü bizdedir.
Trump dahi itiraf etti, “Türkiye yıpranmamış bir orduya sahip.” Bazıları artık bu satranç tahtasının final hamlesinin Türkiye’de yapılacağını açık açık konuşuyor.
Ama korkmayın.
Devletimiz her şeyin farkında. Kara, hava ve deniz unsurlarımız teyakkuzda. İstihbaratımız, görünenden çok daha fazlasını yapıyor. Görünmeyen müttefiklerle planlar hazırlanıyor. En önemlisi, millî silahlarımız her geçen gün çoğalıyor.
Türk Milletinin Ruhunu Hesaba Katmadılar
Eğer ki bir gün bu savaş bizim kapımıza kadar gelirse, bilin ki bu milletin imanı hâlâ taptazedir. Belki dizilerle, filmlerle, sosyal medya zehriyle maneviyatımıza saldırdılar, ama bu milletin gönlündeki “şehitlik” duygusunu, “vatan” sevgisini, “bayrak” aşkını söküp atamadılar.
Birileri “giderim bu ülkeden” diye yaygara koparıyor olabilir, ama bizim milletimiz vatanını bırakıp kaçmaz. 15 Temmuz’da nasıl tek yürek olduysak, gerekirse yine oluruz. Sağcı, solcu, A partili, B partili demeden bu millet ayağa kalkar, gerektiğinde canıyla siper olur.
Son Söz
Rabbim, düşmanlarımızın kurduğu tuzakları başlarına geçirsin. Birliğimizi, beraberliğimizi daim eylesin.
Unutmayalım ki bu topraklar sıradan topraklar değil. Bu millet, sıradan bir millet değil. Çünkü bu milletin damarlarında sadece kan değil, iman da dolaşıyor.