Deprem sonrasında şehir merkezinde ev ya da iş yeri niyetiyle konteyner yerleştirmek isteyenlere, belirli şartlar dahilinde izin verildi. Bu da yerinde bir uygulamaydı. Çünkü kimsenin kafasına göre rastgele konteyner yerleştirmesine izin verilmedi. Öyle yapanlara da müdahale edildi, gerekli düzenlemeler sağlandı. Sistemli ve kontrollü bir süreç işletildi.
Şimdi ise, bir dönem konut olarak kullanılan bu konteynerlerin boşaltılması isteniyor. Devlet burada da haklı. Çünkü TOKİ eliyle yapılan konutların büyük çoğunluğu tamamlandı. Özel inşaatlarla evlerini yaptırmak isteyen hak sahipleri ise kendi aralarında anlaşarak süreci biraz daha uzun bir zamana yaymak zorunda kaldı. Kimisinin evi yeni tamamlandı, kimisinin inşaatı ise sürüyor. Gecikme sebeplerinden biri olarak belediye personelinin süreci ağırdan aldığına dair söylentiler var. Doğru mudur, yanlış mıdır bilinmez ama her şeyin zamanla yoluna gireceği kesin. Belki süre bir miktar daha uzatılır, belki kolaylık sağlanır. Zaten şehrin toparlanmasıyla birlikte, Suriyeli kardeşlerimizin ayrılmaya başlaması, inşaatların hızlanması gibi etkenlerle birlikte kiralık ve satılık dairelerde arz arttı, fiyatlar daha dengeli hale geldi. Hatta yıkıp yeniden yapmak yerine binasını güçlendirmeyi tercih eden orta hasarlı bina sahipleri bile yavaş yavaş önlerini görmeye başladı.
Depremin üzerinden iki buçuk yıl geçti. Çok şükür, şehir biraz daha nefes almaya başladı. Elbette yitenleri geri getirmek, yaşanan acıları tamamen unutturmak mümkün değil. Ama Allah bir fırsat daha verdi, bir ömür daha nasip etti. Şimdi onu tertemiz yaşamanın mücadelesi zamanı.
⸻
Esas konuşmamız gereken mesele ise başka… Depremin hemen ardından, korku ve çaresizlikle şehir merkezinden uzaklaşmak isteyen bazı vatandaşlarımız, kırsal alanlara konteyner yerleştirerek oralarda yaşamayı tercih etti. Tapulu arazisi olanlara elbette sözümüz yok. Ama devlet arazisine yerleşenlerin de olduğu söyleniyor. Kurban Bayramı izninde kırsalda biraz dolaştım, benim de dikkatimi çekti. Hiç ummadığınız dağ başlarında, vadilerde, dere kenarlarında konteynerler, derme çatma yapılar… Üstelik birçoğu yeni yapılmış. Bazılarının çevresi çitle çevrilmiş, sahiplenme belirtileri gösteriyor.
O günlerin sıcaklığı ve hassasiyeti içinde belki görmezden gelindi. Ama bu görmezden geliş hali sürerse, “devletin malı deniz” anlayışı hâkim olur. Önce konteyner konur, sonra bir oda eklenir, sonra bir yapı daha… Derken araziler bölünür, genişletilir ve sonuçta kamu arazisi üzerine kurulu şahsi mülkiyetler oluşur. Yarın bir gün “çık buradan” demek çok daha zor hale gelir.
Bu yüzden yetkililerimizin bu meseleye gecikmeden eğilmesi gerekiyor. Çünkü bugün sosyal medyada, ilan sitelerinde bile “Bir dönüm tapulu, iki dönüm orman arazisiyle birlikte toplam üç dönüm satılık yer” gibi ifadeler görmeye başladık. Bu, sadece ormanın ya da kamunun değil, milletin geleceğinden çalmaktır.
⸻
Allah devletin malına göz dikmekten, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkına girmekten hepimizi korusun. Kalan ömrümüzü, helal dairesinde, kul hakkına bulaşmadan yaşamayı hepimize nasip etsin.